ROMAN -Bölüm 3 - Özel Bir Davet


ÖZEL BİR DAVET


Yoğun iş güç, koşturmacaya Pazartesi sabahıyla başladık gene. Çarşamba günü olmuştu. Hala arayan soran yoktu. Acaba kartımı mı almamışlardı. Perşembe oldu, hala arayan yok. Cuma 10 civarında resepsiyondan aradılar. “Cenk bey, bir kurye geldi, size teslim etmesi gereken bir şey varmış?” dediler. “Siz teslim alın” diye talimat verdim. “Biz de öyle söyledik ama kurye sadece size teslim edebileceğini, aksi halde geri göndermek zorunda olduğunu, tesis dışındaysanız bile oturup beklemek durumunda olduğunu belirtince aradık efendim” diye yanıtladılar. O esnada kat hizmetleri müdürü ile otel turu yapıyorduk. Turu bırakıp aşağıya indim. Ofise geçtim. Kuryeyi de ofise yönlendirdiler. Adamın elinde bir kutu vardı orta büyüklükte. Kimliğimden ve otelin genel müdürü olduğumdan emin olunca teslim aldığıma dair adımı soyadımı ve imzamı aldıktan sonra kutuyu masaya bıraktı. Ne ola ki bu diye açmaya niyetlenmiştim ki “Efendim, yalnız olduğunuz bir ortamda açmanızı önemle tembihlediler, ve hatta özellikle kaldığınız odanızda açmanızı!” diye bastıra bastıra söyledi.  “Nasıl yani!” diye şaşırdım. “Yani biz özel kuryeyiz. Müşterilerimizin bu tarz özel mesajları da olabiliyor.” Diye yanıtladı. “Bunu kimin gönderdiğini öğrenebilir miyim?” diye sordum. “Maalesef, biz sadece kuryeyi taşırız. Kime gideceğini biliriz, mesajı biliriz. Ancak kimin gönderdiğini bilmeyiz. Firmamıza ait özel bir politika” diye yanıtladı gayet kibar bir şekilde. Kuryenin tavrından bile rastgele bir firma olmadığı aşikardı. “peki, teşekkür ederim, benim yapacağım yada ödeyeceğim bir şey var mı?” diye sordum. “Yok efendim, iyi günler” diyerek ayrıldı ofisten ve otelden.
Meraklanmıştım. Kutuyu alıp odama çıktım. Sabırsızlıkla dışındaki siyah poşeti yırttım. Karton bir kutunun içerisinde kadife kaplı bir kutu ve onun içerisinde de oymalı ve hatta nem oranı takipli bir kutu içerisinde çok özel 2 adet puro, puro makası ve özel bir puro küllüğü vardı. Kutuyu çıkarınca içindeki kartı gördüm. Kartın altıda bir tane daha kadife kutu vardı.
“Seni özledik, sadece aramaya fırsatımız olmadı, küçük bir hatıra” yazıyordu notta. Altta da iki kırmızı rujla öpülmüştü. En alta da (Hangis Demet bil bakalım 😊 ) diye not düşülmüştü. Nazlı’nın dudakları Demet’e göre biraz daha kalındı. Ama nottaki ruj izlerinden sağdaki oldukça ince bir dudak yapısıydı. Kartı çevirdiğimde Demet ile banyodaki pozumuzu gördüm. Hoşuma gitmişti bu ikinci sürpriz. En azından o geceye ait bir anı vardı artık daha net.  Anlaşılan kızlar hala oyun oynamayı seviyorlardı. Muhtemelen bu hediye Demet’in işiydi.  Alttaki kutuyu açtığımda içinden o gece kullandığım maske çıkmıştı. Maskenin üzerinde ikinci bir kart vardı. “Bunu sadece sen hak ediyorsun, seni özledik. İlk fırsatta…” yazıyordu. Maskeyi görünce gülümsedim. Neden odada açmam konusunda ısrarcı olduklarını anlamıştım.
Birkaç dakika sonra telefonum çaldı. Tanımadığım bir numara idi. “Efendim ben Cenk” diye yanıtladım. “Cenk Bey merhabalar, kuryemizin teslimatından emin olmak için aradık, herşey sorunsuz değil mi?” diye sordular. “Evet, sorunsuz çok teşekkür ederim” diye yanıtladım. “Biz teşekkür ederiz efendim. Bu arada size yöneltilen bir soru varmış. O sorunun cevabını kuryeyi gönderen kişilere iletmemiz gerekiyor” diye ekledi kibarca. “Bu cevabı benim iletmem mümkün olabilir mi acaba?” diye sordum nazikçe. “Yanlış anlamayın, ödememizi alabilmemiz için bu cevabı bizim iletmemiz gerekiyor” diye yanıtlayınca karşı taraftaki ses “Peki, o zaman soldaki” diye yanıtladım. “Sizin için yapabileceğimiz bir şey var mı?” diye sorunca “Peki, bana bu kargoyu yollayanlara ben de böyle özel bir kargo yollayabilir miyim?” diye sordum. “Adres bilgisini iletirseniz elbette gönderebiliriz efendim” diye yanıtlayınca ümitlerim suya düşmüştü. “Anladım, tamam teşekkür ederim” diyerek kapattım.
Özel kurye, özel teslimat, özel ödeme… İstanbul’da bizim bildiğimizin dışında bambaşka bir hayat da varmış diye geçirdim içimden. Bir yandan da en azından kızların beni hatırlaması ve incelik gösterip böylesine pahalı bir hediye yollamaları ve ayrıca maskeyi ve sonunda “İlk fırsatta…” diyen notu okumak gururumu okşamış ve en azından herşeyin bitmediğinin işaretini vermişti.
Puro kutusunu ofise indirmeye karar verdim. Diğer kadife kutuları da notlarla birlikte odadaki safe box içine koydum.
Günlük işlere devam ettim. Daha önce çalıştığım bir otelde çekimleri yapılmış film ile alakalı özel bir organizasyona  davetliydim. Gala gecesinden ve ilk gösterimden de öte, filmde rol alan sanatçıların filmin gösterime girmeden önce düzenledikleri kokteyl ve parti tadında bir organizasyondu.  Saat 21:00’da başlayacak ve sabahın ilk ışıklarına kadar sürecekti. Daha çok aynı camiadan insanların bir araya gelip özgürce dağıtacağı bir gece olacak gibiydi. Tek zorunluluk kıyafetlerin her şartta takım elbise ve mutlak beyaz olması ve papyon takılması idi. Tekrar traş oldum ve smokin tarzında olan takım elbisemi giydim. Kol düğmelerimi taktım. Tom Ford Black Orchid parfümümden bolca sıkıp galanın olduğu otele geçtim bir taksi ile.
Hep lüks ve özel otellerde çalıştığım için birçok ünlü sinema oyuncusu, ses sanatçısı, manken, yönetmen, sosyetik bazı isimler ile  tanışmışlığım vardı. Onlarla orada karşılaşıp sohbet edecek olmak ayrıca keyifli olacaktı. Filmin çekimleri esnasında da birçok yeni ve genç sinema oyuncusu ile de tanışmış ve gayet keyifli ve eğlenceli anlar yaşamıştık. Tüm magazin basını oradaydı. Ancak hiçbir araç kapıda durmuyor, kapalı otoparka devam ediyorduk. Otopark girişindeki görevliler de basın mensuplarını uzak tutmaya uğraşıyordu. Taksiden inmiş bulundum. Normal bir otel müşterisi gibi merdivenlerden yürüyerek otele girdim. Sonuçta ünlü değildim. Zaten kimse de beni iplemedi. Organizasyonun olduğu salonun girişine yöneldim. Özel görevli bayanlara davetiyemi gösterdikten sonra dışarıya tamamen kapatılmış bölüme geçtim. Geçerken bayan bile şaşırmıştı ön taraftan elimi kolumu sallaya sallaya girmeme. Hatta davetiyemin gerçek olup olmadığına inanamamış, telsizle isim listesinden tekrar kontrol etmiş, emin olduktan sonra geçmeme izin vermişti. Biraz ortalığa bakıp en azından samimi olduğum birkaç kişiye baktım buradalar mı diye ki “Cenk” diye bir el dokundu omuzuma “Şule!” diyebildim sadece. Üniversite yıllarında kısa bir birlikteliğimiz olmuştu Şule ile. 2 ay kadar takılmıştık öyle ilk başladığımız sene. Okul bitip ben o şehirden ayrılınca görüşemedik hiç. Manken gibi bir kızdı o zamanlar ki sonra katıldığı bir güzellik yarışmasında birinci olunca zaten hepten kopmuştuk.
“Senin ne işin var burda!” diye şaşkınlıkla sordu. “İşte film otelde çekildi, sağolsunlar beni de davet ettiler” diye yanıtladım. Sarıldı sımsıkı. “yalnız mı geldin?” diye sordu. “Evet” diye yanıtlayınca “Hadi gel sıkılma, bu gece prensim sen ol” diye gülümsedi. O sırada önümüzden geçen garsonun uzattığı şampanyadan aldık birer kadeh. “Canım ya, kaç yıl oldu, burada göreceğim aklımın ucundan geçmezdi seni” dedi. 40 yaşında olmasına rağmen hala fıstık gibiydi ve hala birçok erkeğin ağzının suyunu akıtacak kadar güzeldi. Uzun bacakları, şekilli burnu, kıvrımlı vücudu…  iki elinden tutup bir iki adım geri attım. “hala çok güzelsin” diye bir elini öptüm. “Hala aynı numara değil mi!” diye güldü. “evet, ama işe yarıyor biliyorsun” diye yanıtladım. “evet, kendimden bilirim” diye gülerek yanıtladı. O arada film oyuncularından bir bayan geldi. Didem ile selamlaştı, sonra da benimle. Bir iki cümle kuruyor, sonra birileriyle merhabalaşıyor, sonra ayak üstü birkaç cümle kurup ayrılıyorlardı yanımızdan. Bu arada çok samimi olduğu Bengü isimli bir manken arkadaşı geldi. Bizi tanıştırdığında elini öpmek isteyince “Aman Bengü sakın öptürme” diyince kız birden elini çekti tedirginlikle. Sonra kendi de şaşırdı ne yaptığına. “aman Şule, yüreğimi ağzıma getirdin, ne kadar beyefendi bir arkadaşın var” diye ekleyince “kızım, bir sor bakalım kadınların eli neden öpülürmüş” diye güldü pis pis. “neden öpülürmüş peki” diye yanıtlayınca Bengü “bir yerlerinden başlamak lazım da ondan” deyince ben kahkahayı patlattı ikisi de. Kısa bir özetle üniversite yıllarından bir dönem flörtümüz olduğunu falan bahsedince samimiyetimizi anladı Bengü. “aptal kız, böyle beyefendi bir çocuk bulmuşsun, hiç bırakılır mı” diye gülüp koluma girdi. “Hem nereden başlayacağını da çok iyi biliyor” “Gel Cenk’cim. Bu kart tavuğu boşver sen, erkekden anlamaz o.” diyince Şule de gülerek öbür koluma girdi. Bir anda Türkiye’nin döneminin en güzel iki kadını ile salonda gezinmeye başladım. Onların tanıdıkları insanların yanına gidince şaşırıyorlardı. İki tane dünya güzeli ve hala şarap gibi kadın, ortalarında gözlüklü, top sakallı, çok yakışıklı olmayan bir tip. Arada tanıdıklarım çıkınca onlar da şaşırıyorlardı. “aaa.. Cenk, ne alaka!” falan gibisinden bakıp kimse anlamlandıramıyordu.
Filmin yönetmeni ağabeyin tepkisi ise hepsinden iyiydi. “Abicim sen nasıl bir adamsın ya, ben bunun ikisinin peşinden aylarca koştum başrol oynatayım diye, sen bir gecede başrolü kapmışın” diye takılınca hepimiz gülmüştük.
Şule ve Bengü makyaj tazelemek için izin istediklerinde ben de tanıdığım bir ses sanatçısı ile sohbet etmeye başladım havadan sudan. O arada o yeni mankenlerden biriyle tanıştırınca beni kibarca elini öptüm. Bu sırada kulağıma bir ses fısıldadı “Bu numarayı hep yapıyor musunuz Cenk Bey!” diye. Aaa. Siz tanışıyor musunuz dedi ses sanatçısı ağabeyim. “Evet” diye yanıtladı Nazlı. Beyazlar içinde kuğu gibiydi. “Cenk vallahi galiba buradaki herkesten daha fazla insan tanıyorsun” diye takıldı. O arada başka birisi selam verince ona doğru yöneldi. “Ne tesadüf” dedi Nazlı. “Hediye için çok teşekkür ederim” diye yanıtladım. “Beğendin umarım” dedi. “harika… kendilerinden çok anlamı büyük” diye yanıtladım. “Burada göreceğim hiç aklımın ucundan geçmezdi” deyince “ya evet, bu film eskiden müdürlüğünü yaptığım bir otelde çekilmişti, yönetmen sağolsun beni de davet etti istanbulda olduğumu öğrenince” diye yanıtladım. Güldü. “yalnız mı geldin” diye sorunca “Hayır Nazlı’cım, bizimle beraber” diye gülerek girdi Şule sohbete. “aaa… Şule abla, naber” diye sarıldılar. “İyilik, senden naber Nazlı’cım. Kankan nerde, gelmedi mi” diye sorunca “Yok geldi Demet de burda” diyerek Demet’i gösterdi. O arada “Bengü ablacım, ay nasıl özlemişim seniii” diye onunla da sarılıp öpüştüler. O sırada Demet bizden tarafa doğru dönünce beni de fark etti. Yüzündeki gülümseme değişti bir anda. Yanımıza doğru gelince “Cenk bey!, “ diyince Şule “Aaa… siz tanışıyor musunuz” diye sordu Şule de aynı şaşkınlıkla. “evet, tanışıyoruz Şule abla da sen de tanışıyorsun galiba” diye şaşkınlıkla sordu Demet. “Canım ablam” diye ikisine de sarıldı Demet. Bu arada Bengü de lafa karışıp “Valla galiba bu salon içinde bir anda Cenk Bey’i tanımayan bir tek ben varım” diye güldü.
“Cenk benim üniversiteden arkadaşım, yıllardır görüşmüyorduk, burada karşılaştık, ay ne tesadüf” diye güldü Şule tekrar. “Evet bizim için de çok büyük sürpriz oldu Şule abla” diye yanıtladı Demet. “Bu gece Cenk Şule ve benim beyaz atlı tanrımız” diye ekleyince Şule, Nazlı ve Demet gülmeye başladı. “Şule abla Tanrı derken” diye sorunca, Bengü de merakla baktı. “Ya işte lafın gelişi canım” diye kıvırdı Şule.  Nazlı ve Demet’in aklına geleni tahmin edebiliyordum. Ki “Evet, bizim için de Tanrı gibi bir insandır Cenk Bey, değil mi Nazlı” diyince Demet, Şule’nin gözleri direk bana döndü muzip muzip gülümseyerek.  Bengü bir şey anlamamıştı muhabbetten “eee, ben bu tanrı muhabbetine yabancı kaldım şimdi şeker” diyince Demet dayanamayıp sordu “Bengü abla, Cenk bey seninle tanışınca elini öptü mü!” diye. Bengü ve Nazlı gülmeye başlamıştı. “Aman deliler sizi” diye kikirdemeye başladı Bengü. “Kız Şule, aşk olsun sana yani” diye güldü keyifle. Arada gelen giden oluyor, onlarla sohbet ediyor, kah ayrı ayrı dağılıyor, sonra bir araya geliyorduk. Ama Nazlı ve Demet ile hiç başbaşa sohbet edecek fırsatımız olmuyordu. Uzaktan uzağa birbirimizi takip etmeyi de ihmal etmiyorduk. Tabi meslek hastalığı olarak ben de fırsat buldukça organizasyonun nasıl yapıldığını, hizmeti falan takip ediyordum. Ses ışık düzenine falan bakıyordum ki tavandaki kameraların dahi görüntü alamaması için kapatıldığını, yönlerinin de salonu görmeyecek şekilde değiştirildiğini fark ettim. Olası basına sızmaları önlemek için olmalıydı.
Ortam yavaş yavaş parti havasına dönmeye başlamış, ışıklar kararmış, disko topları, renki ışıklar, dj müzik başlamıştı. Yavaş yavaş gruplaşmalar da oluyordu tabi samimi olan insanlar arasında. Bir müddet sonra tüm masaların üzerine buz dolu kovalar içerisinde votka, viski, redbul, meyve suları, bardaklar dağıtılmaya başlandı. Sonra bir anda ortalıktan tüm garsonlar kayboldu.
Bir müddet dj eşliğinde müzikle insanlar viski, votka içmeye devam ettiler. Bu arada herkes hafif hafif keyiflenmişti. Garsonların çıkması ile de iyice rahat davranmaya başlamışlardı. O esnada dj bir burlesque Show anonsu yapınca herkes pür dikkat sahneye verdi kendini. Şule ve Bengü yanyana duruyorlardı. Ben de Bengü’nün yanındaydım. Erotik showun etkisiyle de ister istemez pantolonumun önü kabarmıştı. Show bitince hareketli bir müzik çalmaya başladı. Sallanıp dans ediyorduk. Aklıma Şule ile o yıllarda yaptığımız birkaç figür geldi. Basit birkaç hareketti ama biz yapmaktan büyük keyif alıyorduk. Elimi uzatıp “Hatırlıyor musun” diye sordum kulağına eğilip “Hadi yapalım” diye cevaplayınca ritmi yakalayıp başladık. Biraz sağa biraz sola yatıyor, sonra dönerek kolumun içine girip kalçalarını kasıklarıma yapıştırıyor, birkaç saniye durup tekrar ayrılıyordu. Bengü ilgiyle bizi izliyordu. Birkaç dakika Şule ile öyle dans ettikten sonra durduk ve masaya yanaşıp gülüştük. Kadehlerimizi kaldırıp üçümüz tokuşturduk. “ne güzel dans ettiniz öyle” dedi Bengü eğilip kulağıma. “Hadi sana da öğreteyim” diye elinden tuttum. Birkaç kez figürleri gösterdikten sonra ritmi yakalayıp onunla da tıpkı Şule ile yaptığım gibi dans ediyordum. Gözlerim saten elbisesinin altındaki göğüslerindeydi. Her seferinde onu biraz daha kendime çekip göğüslerini hissetmeye uğraşıyordum ama bir şekilde başaramıyordum. Dizlerinin biraz üzerindeki saten eteği, etrafında döndürdüğüm zaman hafif yükseliyor ve muhtemelen benim dışımdaki herkese muhteşem güzellikler sunuyordu. Birkaç kez öyle mesafeli yapmıştık figürü ama biraz hızlı dönmüştü ve bu kez kalçalarını kasıklarıma yapıştırmıştı Bengü ister istemez. Ve doğal olarak da hissettmişti aletimi. Sonraki seferlerde yine mesafeli olmuştu gerçi. Sonra gülerek masaya geçtik ve  ve kadeh kaldırıp tokuşturduk üçümüz yine Şule ben ve Bengü. Masaya yaslanıp müziğin ritmiyle sallanıyorduk. “Ben bir lavaboya gidip geliyorum” diye ayrıldı yanımızdan Şule. Bengü ile birbirimize bakıp gülümsedik. Kadeh kaldırdık ve birer yudum aldık içkilerimizden. Eğilip kulağama “Mucizeni çözdüm” diye söyleyince yüzüm kıpkırmızı olmuştu. “özür dilerim” diye seslendim kulağına. Elini uzattı. Kibarca öptüm. Bu arada biraz ileride Nazlı ve Demet’i görüyordum. Onlar da bizi. Benim Bengü’nün elini öptüğümü görünce ikisi de muzipçe gülmeye başladılar benim onları gördüğümü bildikleri için. Bengü tekrar kulağıma eğilip “Artık başlangıcı yaptın diyebiliriz sanırım” diyerek güldü gözlerimin içine. Ben de ona gülümsedim onaylarcasına. Tekrar kadeh kaldırdık ve tokuşturup birer yudum aldık içkilerimizden.
Bu arada yanımıza birkaç arkadaşı geldi Bengü’nün. Onlarla biraz dans etti, sohbet etti. Şule de geri gelmişti. Ben de müsaade istedim ve lavaboya doğru yürüdüm.
Kafamda deli sorular vardı. Nazlı ve Demet buradaydı. Şule karşıma çıkmıştı, eski günleri anmak iyi bir fikir olabilirdi. Öte yandan Bengü çıkmıştı piyangodan. O da Şule gibi olağanüstü güzellikte bir bayandı. Üstelik neredeyse 37 yaşındaydı ve hala oldukça diri bir vücuda sahipti. Giydiği beyaz elbisenin göğüs dekoltesinden içinde sütyen olmadığı halde ne kadar dik göğüsleri olduğu belliydi. İncecik beli, şekilli diz kapakları ve özellikle geniş ağzı ve uzun boynu ile fazlasıyla baştan çıkarıcıydı. Ya bu gece, yada başka bir gece…. En iyisi olayları akışına bırakmaktı. Belki de boşa hevesleniyordum.
İhtiyacımı giderip elimi yüzümü yıkadıktan sonra tekrar salona döndüm. DJ hareketli müziğe ara vermiş ve lounge tarzı müzik ile insanlar sohbet edebilir hale gelmişti.  Şule ve Bengü’nün etrafı yaşlı 4 tane kurt ile çoktan çevrilmişti bile. İkişer ikişer paylaşmışlardı kızları çoktan. Ben yaklaşınca Şule aralarından sıyrılıp koluma girdi. Onun yanındakiler biraz bozulmuştu bu duruma. Beni tanıştırıp çok eski bir arkadaşı olduğumu, uzun süredir görmediğini, bu gece görünce çok mutlu olduğunu falan söyleyip beni tanıştırdı. Kolumdan da çıkmıyordu ama. Bengü de diğer ikisinden sıyrılıp lavaboya doğru yönelince yaşlı kurtlarla biraz sohbet ettikten sonra ayrılmak zorunda kaldılar. “iyi ki burdasın” dedi Şule. “Niye, kurtlara yem mi oluyordunuz az kalsın” diye takıldım. “Aman, en fazla yalanırlar böyle” diye gülerek yanıtladı Şule. “O değil de sen Bengü’ye yem olma da” diye ekledi. “Ben eski günleri yad etmek isterdim” diye yanıtlayınca “Çakal seni, özledim seni gerçekten, uzun uzadıya rahat rahat takılalım bir hafta sonu seninle, ben de özledim seninle zaman geçirmeyi bereket tanrım” diyerek bir öpücük kondurdu yanağıma.
O sırada Bengü lavabodan dönmüştü. “Saat 12 olmuş, ben erken kaçıyorum, yarın uçağım var canım” diye öpüştü Bengü ve benimle. Sonra da dönüp “Tanrı sana emanet. Bu gece ona iyi davran” diye göz kırptı Bengü’ye. Bengü de koluma girip “Merak etme Şuleciğim” diyerek muzipçe güldü.
Şule’nin ayrıldığını fark edince Nazlı ve Demet geldiler hızla yanımıza “Şule abla gidiyor musun?” diye sorunca “Evet canlarım, yarın erkenden Bodrum’a uçuyorum. O yüzden erken ayrılacağım, siz de öğlen mi geliyordunuz?” diye sorunca “evet, biz de öğlen uçağı ile geleceğiz, görüşürüz orada” diye yanıtladı Demet. Biz de birazdan kaçacağız zaten” diye devam etti Nazlı. “Hadi gelin sizi de bırakayım” diyince Şule “Olur Şule abla” dediler ikisi de. Tam uzaklaşacaklarken Demet’e “telefonumu çaldırır mısın, kaydedeyim” dedim. Güldü. Dönünce arayacağız. 1 hafta sonra” diye ekledi. Sonra da “Tabi Bengü’den bize sıra gelirse” diye taşı da gediğine koymayı ihmal etmedi. Gülümsedim. “Şakaydı, prensiplerini hatırlıyorum” diye fısıldadı kulağıma. O arada Şule “Hadi kızlar” diye seslenince gidip kendi gruplarındaki arkadaşları ile vedalaşmaya başladılar. “Gecenin keyfini çıkarın olur mu şekerler” diye seslendi. Bengü ile öpüştü tekrar. Sonra da bana sımsıkı sarılıp “Haftaya dönünce araşalım.” Diyerek telefonunu uzattı. Numaramı onun telefonuna kaydedip kendime de bir çağrı attım. O arada Nazlı ve Demet gelmişlerdi. Onlarla da öpüştük ve gittiler. Beyazlar içinde üç kuğu… Usul usul çıktılar salondan.
“O zaman tanışmamızın şerefine Cenk” diye kadeh kaldırdı Bengü. “Şerefe” diyerek kadeh tokuşturduk ve birer yudum aldık gözlerimizin içine baka baka. Arada filmden kamera arkası görüntüler yayınlıyorlardı bu esnada. Herkes kahkaha ile gülüyordu. Sonra ışıkları biraz daha kararttılar. Sahneye bir erkek bir kadın iki dansçı çıktı. Oldukça erotik bir Show yapmaya başladılar. Ben yine ufaktan erekte olmaya başlamıştım. Bengü sağımda duruyordu. Sol elinde içki kadehi vardı. Diğer eli belinde duruyordu. Belindeki elini indirip masaya koydu dirseğini yavaşça bedenini bana döndürerek. Ben de hafifçe ona döndüm. Masanın etrafında birkaç kişi daha vardı ama herkesin dikkati sahnedeki erotik şovdaydı. Kendini hafifçe bana doğru yasladı. Yarım sertliğim artık üzerindeki ince saten beyaz elbiseden sol kalçasına dayanmıştı. Başını hafifçe çevirip gülümseyerek içkisinden bir yudum aldı. Biraz daha yaslandım. İyice hissetmişti artık. Birkaç dakika öylece hareketsiz durduk. Ereksiyonumu resmen Bengü’nün kalçasının üzerinde tamamlamıştım. Şov bitmiş, alkış tufanı kopmuş ve müzik yine yüksek ses ve temposuna geri dönmüştü. Şovun etkisiyle artık partiye katılanların büyük çoğunluğu sevgilisi, eşi yada o anki partneriyle daha da sıkı fıkı olmaya başlamıştı. Bengü müziğin ritmiyle kalçasını hafifçe geriye itip aletime bastırmaya başlayıp olduğu yerde ritmik şekilde hareket ediyordu. Elimi pantolonumun cebine sokup aletimi tam paralel pozisyona getirince bu kez kalçalarının tam ortasına yerleştirdi kendini ve bu kez ikimiz birden sallanmaya başladık. Kadehinden bir yudum viski içip dönüp bana baktı, göz göze geldik. Sonra yüzünü bana döndü. “Hadi gel sakin bir yel bulalım” diye kulağıma eğildi. Sonra da elimden tutup salonun çıkışına doğru yürüdük. Vestiyerden paltosunu aldı. Giymesine yardım ettikten sonra o önde ben arkada otoparka doğru yürüdük. Çantasından arabasının kumandasını çıkardı. Arabasını açınca birkaç araba ilerde Siyah bir Range Rover ışıklarını yaktı. Bana bakıp güldü. “Hadi gel” dedi. Arka koltuğa geçti. Ben de onu takip ettim. Girer girmez dudaklarıma yapıştı. “Gel bakalım Bay Tanrı” diye gülümseyerek elini pantolonuma uzatıp aletimi biraz sıvazladı. Fermuarımı ve kemerimi açıp hiç vakit kaybetmeden aletimi ortaya çıkardı. “Vaayyy… gerçekten fazlasıyla iddalısın” diye güldü ve eğilip başını ağzına soktu. Biraz başını yaladıktan sonra tamamını almaya uğraştı ama başaramadı. “Tahminimden zormuşsun” diye mırıldandı ve kendini tekrar zorladı, yapamayınca çıkarıp “offf, başı büyük” diye güldü bana bakarak. Bir süre deli gibi ağzına soktu çıkardı, yaladı, emdi. Sıvazladı. Sonra kalktı ve sırtını kapıya verip bir bacağını koltuğa, bir bacağını yere koydu. Saten beyaz eteğinin altındaki beyaz kilodunu kenara sıyırdı. “Hadi gel” dedi. Uzanıp yalayacaktım ama tadı ve kokusu rahatsız etmişti bir anda beni. Sadece parmaklarımla biraz oynamayı tercih ettim. Kadınlığına çok yaklaşmadan baldırlarını ve kasıklarını yaladım bir müddet.
Bu arada fazlasıyla da ıslaktı zaten. Önce bir parmağımı soktum kadınlığının içine, sonra da ikinciyi yerleştirip birkaç kez sokup çıkardım. Derdim göğüslerindeydi ama elbisesi buna çok müsaade etmiyordu. Sadece dekoltesinin üzerinden öpüp yalayabiliyordum. Beni ittirdi ve üzerime geldi. Kilodunu kenara sıyırdı, ben de pantolonumu tamamen ayak bileklerime düşürdüm kilodumla birlikte. Eliyle birkaç kez sıvazladı önce. “Bekle” dedim. Cüzdanımda her zaman bulundurduğum prezervatifi çıkarıp yırttım ve taktım. “Hep tedbirlisin yani” diye güldü. “Evet” dedim dudaklarımız tekrar buluştuğunda. Bengü yavaşça oturmaya başladı üzerine. Girdikçe daha fazla asılyordu dudaklarıma ve dilime. “Off… içimde değmedik yer bırakmadın, daha başını bile almadım” diye mırıldandı bir yandan da oturmaya devam ederken. Gözlerimin içine baka baka, dişlerini sıka sıka oturuyordu aletimin üzerine. Son birkaç santimi kalınca durdu. “Budan sonra gidecek yer yok” diyerek bekledi biraz. Sonra da içinden çıkarmaya başladı. Hareketlerini hızlandırmaya başladığında elbisesinin kopçasını çözüp beline düşürdü ve göğüslerini direk ağzıma sundu. Deli gibi yalayıp öpmeye, uçlarını ısırmaya başladım. O da başımı iyice göğüslerine bastırıyordu. İyice hızlandık. “Hadi yakala beni ne olur, oluk oluk akıyorum” diye mırıldanırken taşaklarımdan sızılan sıcak kadınlık sıvılarını hissediyordum rahatlıkla. Ne kadar öyle oturup kalktı bilmiyorum ama sonunda ben de patlamıştım. Boşaldığımı anladığında o da son birkaç kez oturup kalktı. Sonra aletimi içinden çıkarıp orta konsolu açıp içinden ıslak mendil çıkardı ve kendini temizledi. Birkaç tane de bana uzatıp benim temizlenmemi sağladı. Prezervatifi çıkarıp bağladım. Atacak yer ararken kapının içinden bir poşet çıkardı. Peçeteleri ve prezervafiti içine koyduk. Sonra üzerimizi başımızı düzelttik. Herhangi bir leke olmadığından emin olduktan sonra da dudak dudağa öpüştük son kez. “Ben bir şey anlamadım” diye gülümsedi. “Evet, ruhsuz oldu biraz” diye yanıtlayınca o da güldü. “Bir gün ruh katalım o zaman!” diye yanıtladı. “Olabilir, rahat bir yerde daha uzun ve keyifli” diyerek güldüm. “Otele bırakayım mı seni?” diye sordu. “Çıkışta problem yaşama görüntü ile ilgili” deyince. “Doğru diyorsun. O zaman müsaadenle, tekrar görüşürüz” diyerek arka koltuktan ön koltuğa geçti. Ben de etrafı iyice kolaçan ettikten sonra arka kapıdan indim ve tekrar organizasyon olan salona döndüm.
Salona dönerke yolda Burcu ile karşılaştık. Filmin başrol kadın oyuncularından biriydi. Ben daha bir şey söylemeden bir ıslak mendil çıkarıp yanaklarımı sildi. “Salona böyle bol ruj izli girmeyin isterseniz Cenk Bey” deyince utandım. “Çok teşekkür ederim, mahcup oldum” diye yanıtladım. “Olur böyle eğlenceli bir gece olmuş herkes için, bu arada istanbulda nerdesiniz?” diye sordu. Çalıştığım otelin adını söyledim. Davet ettim bir kahve için. “Tabi olur, neden olmasın, yakın zaten ben de Nişantaşındayım” diye yanıtladı. Telefonlarımızı birbirimize verdikten sonra “Ayak üstü bu kadar, bir gün şarap içelim, uzun sohbet edelim cenk Bey” diyince tabi isterim. Dedim. “en kısa zamanda bekliyorum o zaman” diye üstüne basa basa söylemişti. Tokalaşıp yanaktan küçük buselerle vedalaştık.
Salona döndüm. Bir kadeh viski aldım kendime. İnsanlar yavaş yavaş ayrılıyorlardı. Birkaç tanıdık sima ile daha sohbet edip telefonlarımızı alıp verdikten sonra ben de ayrılmaya karar verdim. Saat 2 olmuştu ve ertesi gün iş vardı. Yönetmen ve başrol oyuncuları ile de kısa bir sohbet ile vedalaştıktan sonra taksiye atlayıp otele döndüm.

Yorumlar